THOUSANDS OF FREE BLOGGER TEMPLATES

9 Kasım 2007 Cuma

Dehşet Günü...


Dehşet Günü...
Bir dehşet günü ki dostlar, yanında en büyük depremlerin bile önemi kaybolur gider. Dehşet günü, kıyamet günü denilince aklıma, hep o insanı dehşete düşüren anlar gelmiştir. Kişi hiç görmediği ve bilmediği bir anı nasıl tahayyül etsin. Ya da Rabbimiz hiç o ana kadar ne görenin ne de yaşayanın olmadığı bir anı kullarına nasıl tasvir etsin?
Teşbih dediğimiz sanat ile tabi ki... Bilip gördüklerimiz, şahit olup yaşadıklarımız ile bilip görmeye imkanımızın olmadığı ve bizim için gayb olanı bize anlatırken kullandığı yöntem. Böylesi ayetlere müteşabih ayetler denir

80/33. Fakat 'kulakları patlatırcasına olan o gürleme' geldiği zaman, Kişi o gün, kendi kardeşinden kaçar; Annesinden ve babasından, Eşinden ve çocuklarından, O gün, onlardan her birisinin kendine yetecek bir işi vardır. O gün, öyle yüzler vardır ki apaydınlıktır; Güler ve sevinç içindedir. Ve o gün, öyle yüzler de vardır ki üzerini toz bürümüştür.
Bir karartı sarıp-kaplamıştır. İşte onlar da, kafir, facir olanlardır.
81/1-14.Güneş, dürüldüğü zaman, Yıldızlar, bulanıp söndüğü zaman, Dağlar, yürütüldüğü zaman, Gebe develer salıverildiği zaman. Yaban hayatı yaşayan (irili ufaklı) tüm canlılar toplandığı zaman, Denizler kaynatıldığı zaman, Ruhlar (bedenlerle) eşleştirildiği zaman. Diri diri gömülen kız çocuğunun, hangi günahtan ötürü öldürüldüğü sorulduğu zaman, Amel defterleri açıldığı zaman, Gökyüzü (yerinden) sıyrılıp koparıldığı zaman, Cehennem alevlendirildiği zaman, Cennet yaklaştırıldığı zaman, Herkes önceden hazırlayıp getirdiği şeyleri bilecektir.
82/1-5. Gök yarıldığı zaman, Yıldızlar saçıldığı zaman, Denizler kaynayıp fışkırtıldığı zaman, Kabirlerin içindekiler dışarı çıkarıldığı zaman, Herkes yaptığı ve yapmadığı şeyleri bilecek.
84/1-5. Gök yarıldığı ve Rabbine boyun eğdiği zaman -ki ona yaraşan budur-, Yer uzatılıp dümdüz edildiği ve içindekileri atıp boşaldığı zaman, Rabbini dinlediği zaman -ki ona yaraşan da budur- (insan yaptıklarını karşısında bulur!)
89/21-26. Hayır, yeryüzü (kıyamet sarsıntısıyla) parça parça olup dağıldığı zaman, Rabbinin buyruğu ve saf saf dizilmiş olarak melekler geldiği ve o gün cehennem getirildiği zaman, işte o gün insan (yaptıklarını birer birer) hatırlar. Fakat bu hatırlamanın ona nasıl faydası olacak!? "Keşke bu hayatım için önceden bir şey yapsaydım" der. Artık o gün, Allah'ın edeceği azabı kimse edemez. Onun vuracağı bağı kimse vuramaz.
99/1-8. Yeryüzü kendine has bir sarsıntıya uğratıldığı, içindekileri dışarıya çıkarıp attığı ve insan, "Ona ne oluyor?" dediği zaman, İşte o gün, yer, kendi haberlerini anlatır.
Çünkü Rabbin ona (öyle) vahyetmiştir. O gün insanlar amellerinin kendilerine gösterilmesi için bölük bölük kabirlerinden çıkacaklardır. Artık kim zerre ağırlığınca bir hayır işlerse onun mükafatını görecektir. Kim de zerre ağırlığınca bir kötülük işlerse onun cezasını görecektir.
100/1-5. Soluk soluğa süratle koşan, (koşarken ayaklarını) vurarak ateş çıkaran, sabah erkenden baskın yapan, orada tozu dumana katan ve düşman topluluğunun ortasına dalan atlara andolsun ki, insan gerçekten Rabbine karşı pek nankördür.
101/1-11. Yürekleri hoplatan büyük felaket! Nedir o yürekleri hoplatan büyük felaket? Yürekleri hoplatan büyük felaketin ne olduğunu sen ne bileceksin? O gün insanlar, her biri bir tarafa uçuşan küçük kelebekler gibi olacaktır. Dağlar da atılmış renkli yünler gibi olacaktır. İşte o vakit, kimin tartıları ağır gelmişse, Artık o, hoşnut olacağı bir hayat içinde olacaktır. Ama kimin de tartıları hafif gelirse, İşte onun anası (varacağı yer) Hâviye'dir. Sen Hâviye'nin ne olduğunu ne bileceksin? O, kızgın bir ateştir.

Yukarıda alıntıladığımız ayetler sadece son cüz diye bilinen Amme cüzünden derlenmiştir. Kur’an’ın bütününde bunun gibi bir çok ayet yer almaktadır.
İnsan hayatı boyunca bu dehşetli anlara benzer anları bir şekilde ya görür ya da yaşar. Doğal afetlerin yanı sıra insanın yaşamı boyunca karşılaştığı böylesi felaketler, kıyametin dehşetini insan daha iyi anlasın diye Rabbimiz tarafından örneklendirilmiştir.
Aniden gelen ve insanı ya uykuda ya da umulmadık bir anında yakalayan felaketler... Bu felaketlerin özellikle deprem ve benzerlerinin daha önceden meydana geleceğini öğrenme çabası yıllarca insanların zihinlerini yormuş ve bu açıdan yoğun çabalar gösterilmiştir. Şiddeti çok yüksek bir depremin üç gün önce haberini alan insanların yaptıkları çabaları tahayyül ediyorum da. Tıpkı savaş öncesi oturdukları şehrin vurulacağını bilen şehir sakinlerinin aldıkları önlemler gibi. Ortalık -ana-baba- günü gibi. Herkes öncelikle canını kurtarmanın telaşında. Herkesin gözünde bir korku. Öylesi günlerde bir çok şey unutulur. Pijamayla ortalıkta dolaşan bir adam garip karşılanmaz. Hatta saçları darmadağın, üstü başı perişan bir insan da.
Ancak alınan önlemler insanları huzura kavuşturur. Güven duygusu insanlara rahat nefes aldırır. Korkunun giderilmesi için mutlaka önlem alınması da gerek.
Kesin olarak gelecek bir felaketin haberini alan insanlarda eğer bir umursamazlık görüyorsanız, onların akıllarından zoru olduğunu düşünürsünüz. Hazırlıksız bir şekilde felaketi bekleyen var mıdır acaba. Daha da ötesine iman edenler belki.
İnsanlığın yaşayabileceği en büyük felaket neyse ondan daha büyüğünü haber veriyor Rabbimiz...
KIYAMET!
Ve öncesinde o günün dehşetinden emin olmak için ne yapıyor insan. Öylesine emin ki, öylesine rahat... Bu kişinin sadece kendi hesabıyla hareket etmesiyle biten bir şey de değil üstelik. Herkesi yakıp kavuracak bir felaket. Kendisini emniyete alanın ben kurtuldum demesiyle bitmeyen bir emniyet duygusu. Uyarmakla görevli; gelecek o dehşet gününü bilenler, hissedenler, hazırlığını yapanlar. Tıpkı bir ana baba gününe dönüştürülmezse bu uyarı. Felaketin dehşetini nasıl idrak eder bilmeyenler...
41/13. Eğer yüz çevirirlerse onlara de ki: "İşte sizi, Ad ve Semud'un başına gelen yıldırıma benzer bir azap ile uyardım."
92/14. Sizi alevler saçan ateşle uyardım;

0 yorum: