THOUSANDS OF FREE BLOGGER TEMPLATES

29 Aralık 2007 Cumartesi

Yüreğim Nerde?

İnsan olmanın, en önemli özelliğidir yürek sahibi olmak. En önemli şeylerin saklandığı, en önemli kararların alındığı uzuv. Bir yürek çok şeye bedeldir.
Hele ki yürek yüreğe olunsun bir... Üstesinden gelinmeyecek şeylerin üstesinden gelinir.
Öyle yürekler vardır ki yüreklendirir. Dağlar deldirir.
Yürek duyguların merkezidir. Öyle bilinir... Sevginin, korkunun, üzüntünün, sevincin....
Öyle deyimler vardır ki yürek üstüne... Fazla söze ne hacet dedirtir...
Yüreği ağzına gelmek,
yüreği cız etmek,
yüreği çarpmak,
yüreği dayanmamak,
yüreği ezilmek,
yüreği ferahlamak,
yüreği kabarmak,
yüreği kalkmak,
yüreği katı,
yüreğine (içine) dert olmak,
yüreğine inmek,
yüreğine od düşmek,
yüreğine su serpmek,
yüreği küt küt atmak,
yüreği oynamak,
yüreği (içi) parçalanmak,
yüreği pek,
yüreği yanmak,
yürekten bağlanmak...
Alınması gereken kararları zamanında ve anında alamayanlara, göze alınması gerekenleri göze alamayanlara yüreksiz denir... Öylesi yüreksiz yüreklerin harcı değildir uzun vadeli hesap yapmak. Günü, anı hesap eder, öteye uzanmaz hesabı.. Gündelik korkuları, gündelik kaygıları vardır. O korkular yüreksizleştirir, fedakarlık gerektiren durumlarda gözü donuklaşır, sesi titrer...
Sevmek yürek işidir. Yüreklerde filizlenir uğruna canların feda edildiği sevgiler. İman sevginin en üst limitidir. Görmediği halde sevmek, görmediği halde korkmak. Görmediği halde sevmek, sevilecek varlığın nasıl bir varlık olduğunu bilmekle mümkündür. Kimi durumlarda bir söz yeter sevmek için. Ya da görebilen için ortaya konulanlar. Sevginin rahmet ile kardeşliği vardır. Rahmet kuşatmaktır, korumaktır, içine almaktır, içine sığdırmaktır. Hep içinde taşımaktır. Sevgiyi, acımayı, üzerine titremeyi barındırır rahmet. Biz çocuklarımızı sevmeyiz deyişine bedevinin, Rabbim senin gönlünden merhameti çekip almışsa ... diyen Resulullah’ın oğlu İbrahim için ağlayışını da rahmet olarak adlandırışı manidardır. Rahmanın rahmetinin tecellileri vardır ki, kişiyi güçlü kılar. Bu güç duyarsızlığı değil aksine yüreğin yürek olmasını sağlar. Tıpkı aylardır yağmurun yağmasını bekleyen çiftçinin, yağmurun altında sırılsıklam ıslanmayı dünyanın en büyük zevki olarak görmesi gibi.
Bazen kaybettiklerimiz, elimizden uçup gittiğini sandıklarımız aslında kazandıklarımızdır. Öyle ki geride bıraktıklarımız, bırakıp gittiklerimiz bizleri karşılayacak olanlardır. Arkamıza bakmadan gidebilmeyi, ileride göreceğimiz inancını içimizde tutarak yürümeyi bilmek. Sevdiklerimizden vazgeçmedikçe kazanamayacağımız değerler vardır. İbrahim’in İsmail’in’den vazgeçmesi gibi. Kazandıklarımız, kazanç saydıklarımız öylesi değerlerdir. Ve bir de kazandıklarımız.. Bizi en yukarılara taşıyan, bizi biz yapan, Firdevs-i Ala’ya çıkaran... Umut yüreklerimizde yeşermeli hep, ve umutlar yüreğimize su serpmeli, tıpkı Rahmet damlaları gibi....

DUA


DUA
Bir çağrıdır. Kulun yetmediği yetiremediği anda Rabbül Alemini imdada çağrısıdır. “Ya Rabb gücüm tükendi, mecalim kesildi, bana gösterdiğin yolda yürüme azmi ver, güçlüklere göğüs germemi sağla” deyişidir dua. O yol ki sonunda, gidilmeye azmedilen, Yüceler yücesinin övgüyle bahsettiği asıl durak, varılacak yerlerin en hayırlısı cennet vardır. Ama yol çetindir, sarptır. Bir sürü ağırlıklarla donatılmış insan; zorlanır yürürken yolu. Zaman zaman ağırlıklarından vazgeçmesi gerekir. İsteklerinden, tutkularından... İşte neyi terk edeceğini, ne yapacağını bilemediği anlarda Rabbül Alemine yönelişidir.
Duanın özünde hep hidayeti dileme, geçmişte yapılan hataların affı vardır. Duanın edebinde dünyevi varlık hesabı asla yoktur. Dua kişinin kendi acizliğini dile getirişidir. Aynı zamanda istekte bulunduğu varlığı yüceltmesidir. Dua eden kul bilir ki, isteği kabule layık ise kabul edilir. Ben istedim, hem de çok istedim ama vermedi deme hakkı yoktur dua edenin. Bilir ki istekte bulunduğu varlık onun emir eri değildir, her isteğine cevap vermez. Verse de isteyenin hayrı ne ise öyle gerçekleşir istek. Kul acizdir, zaman zaman şerri hayır görerek isteyebilir çünkü.

Dua kul ile Rabbi arasında gerçekleşen bir olaydır. Arada hiçbir varlık barınamaz. Olduğu an adı şirk olur, dua dua olmaktan çıkar. Kul bilir ki O her an hazır ve nazırdır. Ve bilir ki en olmaz isteklerini bile duyar Rabbi. Hatta dillendiremediği kalbinin derinliklerinde sakladığı duygu ve düşüncelerini de. İstemesini bilmek asıl olan.
“Yol boyunca yolda kalmama isteği, varılacak yere ulaşma isteği” olması gereken asıl istek.
Duanın zamanı da yoktur. Dedik ya her an hazır ve nazırdır. Her daim görüp gözeten bir varlık olan yüceler yücesi Rabbimizin kulunun isteğini duymama gibi acziyeti olabilir mi? Ya da kabul etmek için eşref saati? Böyle bir tanımlamada bulunmaktan Allaha sığınırım. Rabbimin beni duyması için mukaddes gün ve geceler takip etmem gerekmez. Bana şahdamarımdan daha yakın olan O’dur. Belki topluca kullar olarak hep bir ağızdan yönelmenin belirlenen vakti olabilir. Böylesi anlardır Şehr-i Ramazanlar, Leyle-i Kadirler... Affedilmeyi bekleme zamanı değilde, bir olma, birlik olma zamanı. Beraberce elele tutuşma, küfre karşı dik duruşumuzu gösterme zamanı belki. Yoksa affolunmayı arzu eden bir kulun beklemeye bir saniyesi bile olamaz. Ne gecesi ne ayı ne de saati. Açıp elini bir an önce bağışlanmayı dilemeli, yolu üzerinde ki engellerin kaldırılması için dua etmeli, ağırlıklarını bırakabilme gücü talep etmelidir. Sadece Rabbinden, yalnızca O’ndan istemelidir.
Dualarımız olmasa biz ne işe yarardık...